Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan iki gün süren Suudi Arabistan ziyaretinin akabinde Türkiye’ye döndü. Erdoğan, ziyaret dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Ziyareti pahalandıran Erdoğan, birinci gün Cidde’de hem Kral Selman bin Abdülaziz el-Suud hem de Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’la bir ortaya geldiğini belirterek, ”Kendileriyle gündemimizdeki bahisleri, ikili ilgilerimizin tüm boyutlarını gözden geçirdik. Bölgesel ve milletlerarası sıkıntılar hakkında fikir teatisinde bulunduk. Önümüzdeki periyotta bağlarımızın geliştirilmesi için atabileceğimiz ortak adımlar üzerinde durduk. Bu bağlamda Suudi Arabistan’ın güvenliğine ve istikrarına verdiğimiz dayanağı tekrarladım. Körfez bölgesinin güvenliğini kendi güvenliğimizden başka görmediğimizi vurguladım’‘ dedi.
‘O fotoğraf kanıt, hesabını vermesi lazım’
İBB’de toplumsal hizmet uzmanı olarak çalışan Şafak Duran, terör örgütü PKK’ya yönelik bir operasyonda gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı. İBB ise bahse ait açıklamasında, Duran’nin milletlerarası bir proje kapsamında süreksiz olarak çalıştığı, işe başlarken alınan isimli sicil kaydının pak olduğu, daha evvel de Aile ve Toplumsal Bakanlığı’nda stajyer olarak çalıştığı belirtilmişti.
Erdoğan mevzuya ait, “Her şeyden evvel tabi bu fotoğraf bir kanıttır, bir ispattır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bunun hesabını vermesi lazım. Neden bu türlü bir teröristi istihdam ettiği, neden teröristlerin müracaat ettiği kapı olduğu ve neden onlara mali imkanlar sağlandığı sorularının karşılığının verilmesi lazım. Bundan sonraki süreç de tabi bilhassa yargının sürecidir. Yargı da zati gereğini yapacaktır, ben o denli inanıyorum, o denli de olması lazım. Çünkü, Türkiye bir hukuk devletidir.” dedi.
Erdoğan’ın karşılık verdiği sorular şöyle:
Geçen aylarda Suudi Arabistan ile İran ortasında Bağdat’ta görüşmeler oldu. Bu değerliydi. Öteki taraftan Türkiye’ye de yakınlaşmasını bu çerçevede nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de yüzde 80 kendi gereksinimlerimizi karşıladığımız bir savunma endüstrimiz var. Buna dair de iki ülke ortasında bir model kelam konusu oldu mu?
Şu anda İran ile Yüksek Seviyeli Stratejik Kurul toplantımızı şimdi gerçekleştirmedik. Lakin doğal Körfez bölgesi ile İran’ın ortasında bir düşüncenin olduğunu da tabir etmem lazım. Bilhassa Yemen konusu, buradaki ayrılığın en değerli hususlarından bir tanesi. Orada da işte Husiler sorunu var. Şu anda Suudi Arabistan’ın bu mevzudaki hassasiyeti devam ediyor. Lakin biz aşikâr hassasiyetleri paylaşmakla birlikte doğal aramızdaki bu Yüksek Seviyeli Stratejik Kurul toplantısını da devam ettiriyoruz, devam ettireceğiz. Burada rastgele bir meşakkat yok. Lakin Suudi Arabistan’la bilhassa savunma sanayiine yönelik müşterek kimi adımların atılabileceği konusundaki kanılarımızı paylaştık. Bu adımlar karşılıklı olarak bizim ülkemizde yahut Suudi Arabistan’da olabileceği üzere, üçüncü ülkelerde de bu cins adımları atmak mümkün. Bizde işin teknolojisi var. Bunlarda ise sermaye kelam konusu. Hasebiyle teknoloji ile sermayeyi bütünleştirmek suretiyle bu cins adımları atmak mümkün. Bu noktada bizlerin artık pazar olmaktan çıkmamız lazım. Üreten olmamız ve üreten olmanın dışında da bizim yeni pazarları birlikte bulmamız gerekir. Bu mevzuda da mutabık kaldık. Temennim odur ki İslam dünyası artık pazar olmaktan çıkar, inşallah üreten ve yeni yeni pazarlara açılan bir pozisyonda olur.
Suudi Arabistan’a yaptığınız bu ziyaret, başta Suriye olmak üzere Irak, Lübnan ve Yemen’deki bölgesel krizlerin ve savaşların nihayete erdirilmesi konusunda bir başlangıç olabilir mi? Bu mevzuyu bu türlü kıymetlendirebilir miyiz? Çünkü Türkiye, Ukrayna ile Rusya ortasındaki savaşta çok önemli bir barış misyonunu üstlenmiş durumda. Bölge halkları da en fazla Türkiye’den bu türlü bir barış misyonu beklentisi içerisinde. Bu misyonla sanki Orta Doğu’daki krizlerin nihayete erdirilmesi konusunda Türkiye bir öncülük yapabilir mi?
Elbette yapabilir. Yapmaması için hiçbir sebep yok. Zira bizim Orta Doğu ülkeleriyle ortak taraflarımız çok fazla. Her şeyden evvel bu ülkeler halkı Müslüman olan, idareleri Müslüman olan ülkeler. Ama, dünyada güçlü ülkelerden biri, tüm emperyal hedeflerini Suriye’de de kullandı, Irak’ta da kullandı. Yanına tekrar birebir biçimde Avrupa’dan bir yahut iki tane ülkeyi çekmek suretiyle buralara tırlarla dolu araç gereçler gönderdiler. Pekala bunları kimlere verdiler? Bu bölgelerdeki terör örgütlerine verdiler. Bu terör örgütleriyle de bizleri önemli manada rahatsız ettiler, rahatsız etmeye de devam ediyorlar. Bunlara biz eyvallah etmedik, etmeyeceğiz. Şu anda Irak’ta bizimle dayanışma halinde olan, görüşmeleri olumlu istikamette gelişen bir Irak idaresi var. Bu Irak idaresiyle birlikte de bu olumlu adımlarımızı inşallah bölgenin barışı için atmaya devam edeceğiz. Suriye’de ise durum biraz daha farklı. Orada Suriye’nin içindeki halkla dayanışma halindeyiz. Onlarla da oralarda müşterek adımları atacağız. Malum Suriye’nin kuzeyinde biz Türkiye olarak inşa ettiğimiz briket konutlarla halkın gönlünü önemli manada kazandık, kazanıyoruz. Maksadımız birinci etapta inşallah burada 100 bin briket mesken yapmak. Bir gayemiz var; Türkiye’den oraya gidenleri yahut Suriye’nin içinde o konutlara yerleşenleri evvel oralarda iskan ettirelim, ondan sonra da inşallah bunların kendi konutlarına geçmelerini de sağlayalım. Şu an prestijiyle 60 bin civarında konutu bitirmiş durumdayız. 2+1 üzere konutlarla bu süreci devam ettiriyoruz. Suriye’de de halkı yanımıza çekmek suretiyle adımlarımızı atıyoruz, atacağız ve onları da yanımıza çekerek işimizin çok daha kolay olduğuna inanıyorum. Irak’taki idarenin de inşallah bir an evvel ilan edilmesini temenni ediyorum. Orada iki başlılık kelam konusu; bir Kuzey Irak’taki durum, bir de merkezi idare var. Taraflarla görüşmelerimiz istihbarat teşkilatlarımız vasıtasıyla devam ediyor. İnşallah orada da sonuç âlâ olacak.
Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ve Suudi Arabistan ile temaslar başladı. Benzeri bir durum üst seviyede Mısır’la kelam konusu mudur? Bu Cidde’de gündeme geldi mi?
Doğrusu Cidde’de bu mevzu gündemimize gelmedi. Ama şu anda ortada bir gerçek var; o da şu; bizim İsrail ile ilgili bir siyasetimiz var; tıpkı biçimde Mısır’la da bu türlü bir siyasetin olması mümkün. Bizim zati Mısır’la şu anda alt seviyedeki, hatta istihbarat örgütlerimiz ortasındaki ilgiler devam ediyor. İş adamlarımız ortasındaki bağlarımız devam ediyor. Olumlu sonuçlar, üst seviyede de bu adımların atılabileceği istikametindedir. Zira Mısır halkıyla Türk halkının birbiriyle ortak yanları çok çok ileri. Münasebetiyle biz Mısır halkını yok farz edemeyiz. Gönlümüz bir an evvel şunu istek ediyor; bu birlikteliği, beraberliği sağlayalım. Zira bunu sağladığımız anda bölgenin barışı, bölgenin birlikteliği çok daha ileri bir pozisyona inşallah taşınacaktır diye düşünüyorum.
Mısır ve İsrail ile güzelleşen süreçte, Türkiye’nin son periyotta dış siyaset atağında, yani Rusya ile sıkıntı olan ilgilerimizi çok başarılı formda yönetmemizde, süratle bozulan bağlarımızı düzeltmemizde, burada nasıl bir paradigma değişimi yaşandı? Türkiye bu adımları nasıl ve neden attı? Biz burada nasıl bir siyaset güdüyoruz? İkinci sorum da Fransa’daki seçimlerle alakalı. İkinci çeşidi 24 Nisan’da tamamlandı, güç bir seçim oldu. İkinci ve dördüncü parti birinci cinste çok sağdı. 11 Eylül’den sonra gördüğümüz radikal sol ve çok sağ telaffuzların çok öne çıktığını gördük Fransa’da. Bu, merkez partileri ve merkezi de çok etkiliyor. Bu süreci ve sonuçlarını, Türkiye’nin NATO ile ilgileri ve Fransa ile alakaları özelinde değerlendirmenizi rica ederim.
Taze bir gelişme olduğu için ikinci sorudan başlayalım. Doğrusu çok uçların Fransa seçiminde elenmiş olması, kaybetmiş olması bence tüm dünyamız için bir kazanımdır. Zira ne çekiyorsak aşırılıklardan çekiyoruz. Hatta ben arkadaşlarla yaptığım görüşmelerde de şunu söylüyordum; “Artık biz Macron’u tanıyoruz, biliyoruz. Münasebetlerimiz muhakkak bir noktada. Münasebetiyle Macron’un seçim kazanması Türkiye-Fransa bağları açısından çok daha isabetli olacaktır.” Temennilerimiz de tuttu. Lakin hepsinden öte burada bence olağan Macron akıllı bir siyaset güttü. Macron’un karşısındakilerinin ise bir kere Fransa’nın yapısını, sosyolojik yapısını tam manasıyla âlâ tahlil edemedikleri ortaya çıktı. Yani onların İslam düşmanlığını, hele hele başörtüsüne karşı çok derecedeki hallerini, Müslümanlara yönelik yapacakları uygulamaları çok açık net ortaya koymaları, ikinci çeşit için natürel Macron’u çok daha öne çıkardı. Hele hele Sayın Macron’un son televizyon programındaki yaklaşımları, başarısı bana nazaran seçimde finalde onun öne çıkmasını ve seçimi kazanmasını getirdi. Seçimin çabucak öncesinde, NATO toplantısında kendisiyle bir saat kadar özel bir görüşmemiz oldu. O görüşmede de Türkiye-Fransa münasebetlerini bundan sonraki periyotta nasıl planlayacağız, ne üzere adımlar atacağız, bunları konuştuk. Bu seçimde ortaya çıkan sonuçla de aramızdaki bağlantılar inşallah çok daha yeterli bir pozisyona gelecektir.
‘İsrail’in Türkiye’ye gereksinimi var’
Mısır ve İsrail ile bağlantılar noktasında da alışılmış bölgede Türkiye olarak belirleyici bir ülke pozisyonunda olmamız hasebiyle ipleri büsbütün koparmamız bize bir şey kazandırmaz. Bizim yaklaşım usulümüz her vakit şu; bir iplik seviyesinde de olsa bağı koparmayacaksın, o bağı tutacaksın ki bir gün bu alaka size lazım olabilir. Biz de bu anlayışla aramızdaki bu bağları koparmayalım istiyoruz. Alışılmış İsrail’in Türkiye’ye gereksinimi var. Gerçekçi olmak lazım; bölgedeki durumlar, hele hele barışa yönelik planlar noktasında bizim de muhtaçlığımız var. Bu adımları bu biçimde atalım istedik. Attığımız bu adımların da isabetli olduğu görülüyor. Olağan hele hele Sayın Herzog üzere bir Cumhurbaşkanı’nın İsrail’in başında olması da bu alakalarda nitekim barışa yönelik bir adım atılmasına vesile olmuştur. Temenni ederiz ki Sayın Başbakan ile de münasebetleri çok daha âlâ bir pozisyona getirelim. Olağan Ramazan ayında İsrailli kimi çok kümelerin, radikal kümelerin Mescid-i Aksa’da meydana getirdikleri rahatsızlıklar, bizleri de önemli manada rahatsız etmiştir. Biz Sayın Herzog’a Hamursuz Bayramı ile bizim itikaf devrinin çakıştığını da söyledik; “İnşallah bu devir bu türlü hengameli gürültülü olmaz, çok daha sakin bir halde geçer” dedik fakat maalesef dilek ettiğimiz üzere olmadı, yeniden badireler yaşadık. Temenni ederiz ki bundan sonra yaşamayız.
Dış siyaset üzerinden içeride kimi tenkitler var. Yani, dış siyasete Mısır, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan denkleminden baktığımız vakit, muhalefet kısmından bahsediyorum, son devir gelişmeleri takdir edenler var lakin bir yandan da “siz bu ülkelere berbat konuşuyordunuz, eleştiriyordunuz, artık ne oldu da bu ülkelerle bağları geliştiriyorsunuz” üzere tenkitler var. Adeta bağlantılar daima gergin kalsın, iyileşmesin isteyenler var. Bunlar Türkiye’yi, muhakkak bir döngüde mi tutmak istiyorlar? Bağlantılar, değişen şartlara nazaran mi şekilleniyor? Yorumunuz nedir?
Öncelikle şunu bir kez görmemiz lazım; Türkiye’de muhalefet hiçbir vakit yapan olmamıştır. Türkiye’deki muhalefet daima aksilikler üzerine bina edilmiştir. Bundan sonra da hele hele mevcut muhalefetten ülkenin geleceği için olumlu bir yaklaşım beklemeyin. Ortaya ne koyarsanız koyun; bu aktır, beyazdır lakin onlar buna siyah demekle mükellef. Gerçekten son devirlerde bunu çok açık net görüyoruz. Yani bu ülkeyi yıkmaya çalışan teröristlere sahip çıkan bir muhalefet olur mu? Türkiye’de bu var. Düşünün şu anda ana muhalefetin başındaki kişi ve partisi bu ülkeyi terörize etmeye çalışanlarla birlikte hareket ediyor. Terörün Meclisimizdeki ayağı pozisyonunda olan partinin durumu aslında belirli. Bunlarla birlikte hareket ediyorlar. Biz bunların neyini değerlendireceğiz? Biz ne yaparsak yapalım, ne kadar başarılı olursak olalım, bunlar her vakit bu işin başarısız olduğunu ileri sürmek için kendilerine nazaran birtakım şeyler üretecekler. Onlar varsınlar bunu üretmeye devam etsinler. Biz de muvaffakiyetle sürdürdüğümüz dış siyasetimizi tıpkı biçimde kararlılıkla devam ettireceğiz. Yani dün diyelim ki rastgele bir ülkeyle münasebetlerde olumsuzluk olabilir. İlanihaye bu türlü gidecek diye bir şey yok. Düşünelim ki tıpkı konutun içerisinde kardeşler var; kendi ortalarında takışıyorlar, bir süre sonra da barışıyorlar. Bizim artık bilhassa bölgemizde birebir inancı, tıpkı kanıları paylaştığımız ülkelerle çok daha farklı bir sürecin içerisine girmemiz gerekiyor. Bu süreç de en başta düşman üretme değil dost kazanma sürecidir ve kardeşliğimizi pekiştirme sürecidir. Şu anda bunu muvaffakiyetle sürdürmenin uğraşı içinde olacağız. Milletlerarası topluluğa baktığımız vakit, örneğin Amerika’da daha evvel Trump vardı, ondan evvel Obama vardı. Bizim Obama’yla da Trump’la da münasebetlerimiz pek güzeldi ve görüşme noktasında ortamızda rastgele bir dert yoktu. Pekala, Sayın Biden ile birebir durumu yakalayabildiniz mi? Hayır, yakalayamadık. Temennimiz bu değildi. Aslında münasebetlerimizin olumlu istikamette çok farklı olduğu bir insan olmasına karşın beklediğinizi alabildiniz mi? Hayır. Vakit zaman doğal birtakım görüşmelerimiz olmuyor değil, oluyor lakin bunun daha ileri olması gerekirdi. Temennim odur ki bundan sonraki süreçte bunu başarırız. Lakin tekrar söylüyorum, AK Parti iktidarı düşman üretme üzerine değil, dost kazanma üzerine bu süreci devam ettirecektir. Bu tezgâha da bu oyuna da biz gelmeyiz.
Dış siyasetten iç siyasete dönmek istiyorum. CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun son küme toplantısı hem üslubuyla hem müddetiyle çok tartışıldı. O konuşmasında arbedeye gireceğini söyledi. Bunu nasıl değerlendirirsiniz? İkincisi de ‘Ya bana katılın ya da önümden çekilin’ diye bir sözü oldu. Bu da parti içindeki adaylık tartışması olarak yorumlandı. Sizin değerlendirmeniz ne olur?
Ben ana muhalefetin parti içindeki kendi tartışmaları yahut hangi istikamete savrulduğu üzerinde, iktidar partisi olarak bir değerlendirmeye girmeyi istek etmem, düşünmem. Zira bu benim problemim değil, bunların kendi sıkıntılarıdır. Malum, işte 6’lı bir yuvarlak masaları vardı. Bu 6’lı masanın da nereye savrulduğunu, nereye evrildiğini açık net görüyoruz. Şunu da söyleyelim; bu 6’lı küme, kimi öne çıkaracak, kimi adayı olarak belirleyecek, bu da bizim problemimiz değil. Şu anda Cumhur İttifakı, adayını belirlemiştir ve Cumhur İttifakı bu adayıyla birlikte yoluna devam etmektedir. Bu birlikteliğimiz, bu beraberliğimiz sağlam bir formda inşallah 2023’e gerçek yürüyor. Temennimiz, daima olarak güç kazanmak ve kazandığımız bu güçle de inşallah bu seçimlere girmektir. Muhalefetin ne yaptığı da bizi pek ilgilendirmemektedir. Temenni ederiz ki ülke için güzel kimi adımlar atsınlar, “biz de bu türlü bir iyi iş yaptık” desinler. Fakat şu ana kadar da bu türlü bir şeyi görmüş değiliz.
Geçen günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesinde toplumsal yardım uzmanı olarak çalışan Şafak isimli bir bayanın, kırsal bölgede elinde uzun namlulu bir silahla çekilmiş bir fotoğrafı kamuoyuna yansıdı. Bu fotoğraf üzerine hem Büyükşehir Belediyesi hem CHP idaresi açıklama yaptı. Bu kişinin gözaltına alınmasını eleştirdiler, bunun hukuksuz olduğunu sav ettiler, reaksiyon gösterdiler. Aslında bu fotoğraf daha bir ay kadar evvel HDP’li bir bayan vekilin dağda çekilen fotoğraflarına da çok benziyor. Bu fotoğraflara ne diyorsunuz? İkincisi de Büyükşehir Belediyesi ve CHP idaresinin tenkitlerine sizin cevabınız ne olur?
Her şeyden evvel tabi bu fotoğraf bir kanıttır, bir ispattır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bunun hesabını vermesi lazım. Neden bu türlü bir teröristi istihdam ettiği, neden teröristlerin müracaat ettiği kapı olduğu ve neden onlara mali imkanlar sağlandığı sorularının yanıtının verilmesi lazım. Elbette seçim öncesi verilmiş kelamlar var. PKK’nın uzantısı pozisyonundaki partiye verilen kelamlar var. Bundan sonraki süreç de tabi bilhassa yargının sürecidir. Yargı da aslında gereğini yapacaktır, ben o denli inanıyorum, o denli de olması lazım. Çünkü, Türkiye bir hukuk devletidir. Bu hukuk devletinde de devletin kurumlarının içerisinde bu cins teröristlerin iş bulması ve bu teröristlerin oralarda aşikâr makamları elde etmeleri asla kabul edilemez. Yani siz bir taraftan günahsız birçok insanı kapının önüne koyacaksınız, öbür taraftan da boşalan yerlere bu teröristleri alıp yerleştireceksiniz. İlla boşalan yere de gerek yok, icabında bunlara esasen yer hazırlanabiliyor. Şu an prestijiyle İstanbul Büyükşehir Belediyesi de eminim yargı önünde bunun hesabını verecektir.
CHP, hukuksuz olduğunu tez ediyor ancak şu anda bunların başında olan zat, bunların kendi elemanı. Şunu açık söyleyeyim; CHP’nin de kendi belediye lideriyle alakalı yapacağı rastgele bir şey yok, zira o denli bir kederi, o denli bir kahrı yok. Bunlar “Biz filanca yeri kaptık, hasebiyle burada da süreci biz işletiriz” mantığıyla hareket ediyorlar. Şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesi ne yazık ki büyük oranda yolsuzluklarla hemhal. Gerek bütçe müzakerelerinde gerek İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bütün kuruluşlarında bu ezaları görüyoruz. Olağan Meclisteki yük partimizde olduğu için de her şey adım adım orada belirli olarak ortada. Bütün evraklarıyla, ayrıntılarıyla neyi nasıl elde ediyorlar, neyi nasıl birilerine peşkeş çekiyorlar, bunların hepsini oradaki Meclis Küme Liderimiz, arkadaşlarımız ispatladılar, ortaya koydular. Temenni ederim ki en başta yargı ve akabinde da halkımız gereken hesabı soracaktır. Üç yıl geçti. Üç yılda İstanbul’da sanki belediyecilik ismine ne yapıldı, bunu daima birlikte takip etmemiz lazım, görmemiz lazım.
Kılıçdaroğlu en son ‘Adalet için karanlıktayım’ hareketi başlattı. Faturasını ödemediği için elektriği kapatıldı. Rastgele bir protesto davetinde, hareket davetinde kendi seçmenini ikna ettiğini, konsolide ettiğini düşünüyor musunuz?
Bu zat zihinsel olarak karanlıkta kalmış durumda. Evvel bu zihinsel karanlıktan kendisinin aydınlığa çıkması lazım. Güya elektriğinin kesik olduğunu argüman ettiği bir konuta gidip tekrar milleti aldatmaya kalktı. Meğer artık günümüzde konutlara verilen elektrikler ve sayaçlar yapılanları, palavra yanlış operasyonları tespit etmemekten beri değil. Yani nerede elektrik var, nerede yok, bunların hepsini artık elektrik sayaçlarıyla esasen tespit ediyorlar. Gerçekten o konutta de elektriğin olduğu tespit edilmiş durumda, biliniyor. Fakat Bay Kemal, maalesef bu olayın da farkında değil. Yani gittiği meskenin elektriği var mı yok mu bundan haberi yok. Ne yaptığının da farkında değil. Yanındaki kendi danışmanları da Bay Kemal’i önemli manada aldatıyorlar, o da oyunlara çok rahat geliyor. Zira kendisinin ufku yok. Bu ufuk karanlık. Onun için onu aydınlatmaya büyük muhtaçlık var.
Türkiye’nin enflasyonla gayretindeki yol haritasında nerede olduğumuzu değerlendiriyorsunuz? Sizce zirve nokta görüldü mü sanki?
Enflasyon, şu an yalnızca bizde değil global iktisattaki bozulmaların tesiriyle gelişmiş ülkeler başta olmak üzere her yerde bir problem. Bugün Amerika’ya da Avrupa’ya da baktığınızda enflasyonda en yüksek düzeyler görülüyor. Bir de natürel dönemsel tesirler kelam konusu. Elbette bu sorunun bizim vatandaşlarımız açısından oluşturduğu zahmetlerin farkındayız ve bunların giderilmesi için ne gerekiyorsa onu yapmanın uğraşı içindeyiz. Bütün gelişmeleri yakından takip ediyoruz, gerekli önlemleri alıyoruz. Halkımız müsterih olsun, bu sorunun üstesinden geleceğiz. Amacımız enflasyonu aşağıya çekmektir. Attığımız, atacağımız adımlarla inşallah mayıstan sonra gerilemeye de başlayacaktır. Bunun yıl sonuna hakikat daha olumlu istikamette neticeleneceğini söyleyebilirim.
Merkez Bankası yıl sonu için enflasyon varsayımını yüzde 42 olarak güncelledi. Seçimin en kritik düzlemi Mart-Haziran 2023 aralığında da enflasyon optimist kestirimle yüzde 25 civarında kalacak üzere gözüküyor. Burada bunun irtibat idaresi noktasında, bilhassa kamuoyunun bu hayat pahalılığı ve geçim çabasının sandığı ve seçmen davranışını etkilemesini önlemek ismine nasıl bir yol ve lisan tutturacaksınız? Öbür konu da TÜSİAD’ı tahminen istisnai tutuyorum lakin TOBB başta olmak üzere sivil toplum kuruluşlarında eylülden bu yana uygulanan, bilhassa aralıkta çok manalı bir hal alan Türkiye İktisat Programına ait somut, ona sahip çıkan, içselleştirilmiş, samimi bir dayanak göremiyorum. Her programda kapınız çalınıyor, her toplantılarına gidiyorsunuz. Ancak yalnız bir gayret üzere görünüyor.
Bu ülkede sokağın nabzını tutan, vatandaşın halinden anlayan en yeterli takımlar bizde. Her bir insanımızın kederi, tasası nedir biliyoruz, düşüncelerini tahlile kavuşturmak için her vakit yanında oluyoruz. Hamdolsun vatandaşımız da bize güveniyor. Milletimiz bu enflasyon sıkıntısının da üstesinden AK Parti’nin geleceğini biliyor. Enflasyonu daha evvel tek haneye biz düşürdük, yeniden biz düşüreceğiz. Bu işin en uygun irtibatı de enflasyondaki düşüşü görmek olacak ve inşallah bunu da başaracağız.
‘Döviz rezervlerinde derdimiz yok’
Hiç kuşkusuz iktisat alanındaki çabayı herkesin omuz omuza vererek seferberlik içinde yürütmesi gerekiyor. Bu ülkede kazandıklarını yeniden bu ülke için yatırıma, üretime, istihdama dönüştüren iş insanlarımız elbette var. İktisat siyasetlerimize iş dünyasının büyük oranda dayanak verdiği de ortada. Lakin TÜSİAD’ın “Acaba ülkenin geleceğine nasıl katkı veririz?” diye bir kederi yok. Tam bilakis “Mevcut iktidarı nasıl götürürüz? Rahat rahat kullanabileceğimiz bir iktidarı nasıl getirebiliriz?” diye bir kederleri var. Ancak Türkiye’de şu 20 yıllık devirde bunlar parayı bizimle kazandılar, büyümeyi bizimle kazandılar. Şu anda büyüme yüzde 7’ye hakikat gidiyor hamdolsun. Bu türlü bir durum kelam konusu. Kimse bunları konuşmuyor. Biz büyümeyi eksiye filan çekmiş bir ülke değiliz ki. Ortalamayı yüzde 5’te götürmenin muvaffakiyet olduğu konuşulurken, artık yüzde 7’ye gerçek gidiyoruz. Biliyorsunuz biz büyümede bunun da üzerine çıktığımız bir iktisada sahibiz. Artık de yüzde 7 ile inşallah bu işi de başarılı bir formda sürdüreceğiz. 2023’e gittiğimiz bu süreçte de gereken adımları atıp burada rastgele bir soruna mahal vermeden inşallah seyahatimizi devam ettireceğiz. Bu bahiste bizim döviz rezervinde de rastgele bir sorunumuz esasen kelam konusu değil. Biz misyona geldiğimizde döviz rezervimiz 27,5 milyar dolardı lakin şu anda artık biz 120 milyar doları yakaladık hatta onun üzerine çıktık ve çıkacağız. Bu türlü bir pozisyondayız. İnşallah bu süreç muvaffakiyetle da devam edecektir.
Bu ziyaretle ilgili şöyle bir şey dikkatimi çekti; sizin Suudi Arabistan’da kaldığınız odanın numarası 1453’tü. Yani şunun farkındalar; biz İslam dünyasında da kutlu fethi gerçekleştiren milletiz. Şunu sanki artık net bir halde görebiliyorlar mı; Türkiye olmadan temeli sağlam bir medeniyet kurulmaz. Artık bir halde sizce anladılar mı? Yani artık biz olmadan olmuyor. Onlar da bunun farkında mı sanki?
Oda numarasını o bildirisi düşünerek yapmışlarsa tevafuk olmuştur. İnşallah biz ecdadımızın yolunda tıpkı kararlılıkla gidebiliriz, onların elde ettikleri muvaffakiyetleri biz de birebir halde elde edebiliriz. Doğal tarihin izini sürdüğünüz sürece muvaffakiyete ulaşırsınız. Ancak tarihin izini kaybederseniz siz de kaybolursunuz. Biz şu anda bu izi sürmeye devam ediyoruz ve ilham kaynağımız orası. Oradan aldığımız ilhamla da yolumuza devam ediyoruz.
Geçen Özbekistan’a bir ziyaretim oldu. Özbekistan’da Hive’ye gittik. Burada da aklımda kaldığı kadarıyla 212 ağaç direk üzerine inşa edilmiş bir Cuma Camii var. Ama burası ibadete kapalı. Bize orada 50 kişinin namaz kılabileceği bir yer hazırladılar. Namazdan sonra Şevket Mirziyoyev kardeşime dedim ki, “Benim senden bir ricam var; uzun yıllar kapalı olan Ayasofya’yı açmak elhamdülillah bize nasip oldu. Artık sen de gel bu Cuma Camii’ni aç.” Şeyhülislama dedi ki “süratle Cuma Camini açacağız.” Onlar bu işi başlattılar, biz de takipçisi olacağız. İnşallah Hive’de o Cuma Camii’ni açmak hepimize nasip olur, açılış merasimine de Diyanet İşleri Liderimizle, Aksakalımızla, tüm heyetimizle daima birlikte katılırız ve Göktürkler, Uygurlar, Selçuklular, Osmanlı yine ayağa kalksın.
Elon Musk ile çeşitli mevzularda irtibat halinde olduğunuza tanıklık ediyoruz. Musk, bu hafta Twitter’ı satın aldı. Kimi çalışmalar yapacak. Mesela güvenilirliğini artırmak istiyor, platformu daha sağlam hale getirmek istiyor. Türkiye’nin toplumsal medya düzenlemeleriyle biraz benzerlik gösteriyor. Ben hem Musk ile bağlantınızı sormak isterim hem de Türkiye’deki toplumsal medya düzenlemeleri hakkında ne söylemek istersiniz?
Sosyal medya konusunda doğrusu benim yaklaşımım olumlu değil, toplumsal medyaya pek olumlu bakmıyorum. Lakin toplumsal medyayı bir kenara atmamız da mümkün değil. Onun için de gerekli olanı yapmamız lazım. Bu da nedir? Yasal düzenlemeler… Şu anda biz bu yasal düzenlemeleri yapmak için çalışıyoruz. Bu hususta gereken adımları hızla atacağız.
Şimdi, Elon Musk 44 milyar dolar verdi diye Twitter’daki aksilikler meşrulaşmaz. Örneğin Trump’ın Twitter ile ilgili uğraşında neler yaşandığını gördük. Ben daha evvel de söylüyordum ‘Twitter cıvıtır’ diye. Bunun ne olduğunu da zati yaşıyoruz. Toplumsal medyada iftira derseniz iftira var, palavra derseniz palavra var. Hakikatlerin paylaşıldığı yahut ulaştırıldığı değil, tam manasıyla aksiliklerin, palavranın, yanlışın, her türlü fitnenin, fücurun olduğu bir yapı. Elon Musk burayı almış olabilir lakin bundan sonraki süreçte de biz birinci derecede ülkemizi düşünmek zorundayız. Şu anda çıkaracağımız yeni yasal düzenlemeyle bu işe bir çekidüzen vermeyi hedefliyoruz. Devlet olarak dezenformasyonla uğraş etmek için üzerimize düşeni kararlılıkla yapacağız.
